15 Aralık 2013 Pazar

Geç kalmış bir Paris baladı.

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 05:51 0 yorum
Dünya üzerinde ziyaret etmekten hiç sıkılmayacağın bir şehir var mı diye sorsanız, hiç tereddütsüz cevabım Paris olur sizlere!

Paris, ruhumun ahengini yakalayan bir şehir. Sokaklarından tarih taşan, hareketli ama koşuşturmayan, kibar insanlarla dolu, kafelerine oturup kahve içtiğinizde zamanı durduran bir şehir. Metrolarında sokak müzisyenlerinin  akordeon balatları çaldığı, kadınları çekici, yemekleri güzel, atmosferi şahane şehir! Müzik demişken lütfen aşağıya tık tık!


Paris kuşkusuz tam bir aşk şehri. İşte bu sebepledir ki eşim benimle tanışmadan önce gittiğinde Fransızları ukala bulurken, benimle gittiği vakit şehre bayılmıştı. (Şekil A bir kadının erkeğin hayatı üzerine etkisi :))

Ben bu güzel şehri kısa kısa da olsa 2 kez ziyaret ettim. Eşimle olan ilk ziyaretim , yanımda kocacım, arka planda şu anda çalan müzik , elimde kahvem ve önümde kruvasanım ile şehre aşık olmama yetmişti  bile. Devamında gelen peynir şarap seansları ile Paris ile olan ilişkimiz çoktan başlamıştı! :) Eiffel kulesinin gece gözümü alan ışıklarını ilk gördüğümde çığlık atıp eşime takılmıştım, bu kadar güzel olduğunu biliyordun ve beni daha önce  niye getirmedin  diye!

İlk ziyaretimizi tadı damağımızda kalan bir tereyağlı kruvasan ile noktaladık. Belkide bir daha hiç bulamayacağımız bir sokaktaki pastaneden aldığımız ve bölüştüğümüz 1 kruvasanı aylarca andık! (Kruvasan eşimin tercihiydi, ben melange li bir pasta almıştım  ve kruvasanın yanında esamesi bile okunmamıştı :))

2. ziyaretim kongre öncesi bölümden arkadaşlarımlaydı. Kızlar bir araya gelince ne yapar? Dedikodudan sonraki seçenekten bahsediyorum , evetttt alışveriş! :)

Chaps elysees 'in dükkanlarını talan ettiğimiz, kendimize cicibiciler aldığımız bu ziyarette ise nasıl olur da bir önceki ziyaretimizde kaçırdığıma akıl sır erdiremediğim  Laduree'yi keşfettim! Laduree oldukça ünlü, önünde Louis Vuitton'unkinden bile çok sıra olan  bir dükkan. Kesinlikle makaronları ile ünlü, ömrü hayatınızda bir gün mutlaka gidip yerinde denemelisiniz.

Paris'in nereleri ünlü nereleri ziyaret edebileceğiniz ile ilgili bir yazı olmayacak bu, onlar başka bloglarda:). Bana göre her insan bir şehrin başka bir özelliğine bağlanır bu sebeple şu restoranda yemek yiyin, şu müzeyi gezin demeyeceğim.

Paris sonsuz bir kaynak.Gidin mutlaka gidin! Ve ruhunuzun hangi kısmına hitap ediyorsa bu şehir, zulalayın zulalayabildiğiniz kadar, Pariste herkese yetecek kadar aşk, huzur, müzik, yemek, kahve, dostluk, mutluluk var!

 Audrey Hepburn'ün de dediği gibi " Paris is always a good idea!"





12 Aralık 2013 Perşembe

Yılın en ilham veren dönemi

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 04:04 0 yorum
Yazıya başlamadan, okurken  size ilham verecek bir arka plan müziği önermek isterim!
 (Dean Martin Let it Snow)

İstanbul'a yağan güzel karın kalbimizi ısıtıp bize yeni yılı müjdelediği bu günlerde, yılın başka döneminde olmadığı kadar yaşam enerjisi ile doluyorum. 

Yeni kararlar alıyor, kalbimi kıranları affediyor, tüm sevdiklerime hediyeler beğeniyor, başka bir dönemde ağlayarak reaksiyon vereceğim aksaklıklara canımız sağ olsun diyebiliyorum.

Hatta geçen yıl, yıl başı civarı aldığım kararları açıp kontrol edip, kendi iç denetimimi bile sağlıyorum.

Her yeni yıl geldikçe olgunlaşıyor; öğrendiklerim arttıkça bildiklerimin çok az olduğunu fark ediyor, şu kısacık yaşama yapmak istediklerimi nasıl sığdıracağıma hayret ediyorum. 


2013 yılına dair öz eleştiri yapmam gerekirse kendisini biraz hoyrat kullandığımı kabul ediyorum! Zaten oldum olası tek sayı ile biten yıllar ile aram iyi olmamıştır! 96 yılında Türkiye'ye yerleşmemiz, 2000 yılında anadolu lisesini kazanmam 2004 yılında üniversiteyi kazanmam  2008de eşimle tanışmam 2010da evlenmem  çift sayıları neden sevdiğimin kanıtı olabilir. 2009 yılında çocuk diş hekimliğinde doktora programına girmem ise benim için hem akademik hem iletişim hem de kişisel gelişim anlamında kat edeceğim uzun, zorlu, engeller ile dolu bir yolu tarif ediyor. Ve gelelim 2014e  benim için sırtımdaki akademik yükleri atıp, sağlığım, aile hayatım, mutluluğumuz, kişisel gelişimim için vakit ayırabileceğim bir zaman diliminin başlangıcını temsil ediyor.

Olgunlaştıkça mutlu anlar biriktirmek, bedensel ve ruhsal sağlığına önem vermek, bir devridaim makinası misali çalışan ömrümüz boyunca  mutluluk dediğimiz arayışın içinde olmak için yaşadığımızı düşünüyorum.

Bu sebeple 2014 yılına dair gelişim planım içerisinde şu anda 20 taneyi aşmış olan okunacaklar listemi okumak, Mevlana ve Şems Tebrizi'nin günümüzü aydınlatmaya devam eden felsefelerini derinlemesine incelemek, sebepsiz mutlu olmayı öğrenmek, kendimi ve sahip olduklarımı daha çok sevmek, dilek tutarken senaryo değil  o senaryonun sonunda hissetmek istediklerimi dilemek, hayata daha az direnmek, ve kazandığımız paralarla anı satın alabilmek var.


İnsanoğlu sıklıkla kendini benim de yaptığım gibi dış kaynaklar ile motive etmeye çalışıyor. Kitaplar okuyor, filmler izliyor, ailesi ve arkadaşları tarafından gaza getiriliyor. Ancak işin özüne baktığımızda hepimiz bu motivasyonun uzun süre devam etmediğinden şikayet ediyoruz. Oysaki motivasyon dediğimiz kavram nasıl sabah öğlen akşam diş fırçalamamız gerekiyor ise, nasıl her gün duş almamız gerekiyor ise onun  gibi bakım gerektiren bir kavramdır. Ve şuursuzca yaşamaktan sıkılmış farkındalığı yüksek kişiler, kendi gemilerinin dümenine geçip  kontrolü  ele alıyor.Bazen yoruluyor ara veriyor, sonra yine devam ediyor. Kontrol kısmında, işin teoriği ile pratiği biraz karışıyor olabilir. Kendi hayatımızı biz kontrol ediyoruz dersem eğer, evrensel enerjinin kişisel yaşamımıza etkisini yok saymış olurum.  Ne doğa olayları ne de coğrafi etkenler bizim kontrolümüzde değil, hiç kimse doğacağı aileyi, mensup olacağı ırkı seçemiyor.

 Bu durumu teknesi olan bir adama benzetebiliriz.Bu adam varmak istediği yere gitmek için ne  dere yatağını değiştirebilir ne esen rüzgarın yönünü, ama yelkeni ile ne yapacağı tamamen ona kalmış. Düşününki aynı adam açık denize ulaşmış, tekneyi de değiştirmiş motorlu son model bir yelkenli almış. Ne dünyanın yuvarlaklığını kontrol edebilir, ne hava şartlarını, ama varmak istediği yere zarar görmeden gitmek için, hem kendine rota belirlemeli hem  dış etkenleri iyi gözlemlemeli, ve yeri geldiğinde durum fırtınanın dinmesini, yorgunluğunun geçmesini, kendini mutlu etmesini bilmeli.


Tabii ki tüm bu yazdıklarım hem kişisel motivasyonum için hem de sizin için. Bir kişinin bile zihninde bir aydınlanmaya neden olsam bu durumdan büyük mutluluk duyarım!

Bilmenizi isterim ki tüm bu kişisel dileklerimi canı gönülden sizin için de istiyorum! Hep birlikte mutluluğumuz, huzurumuz artsın arttıkça paylaşalım, paylaştıkça daha da mutlu olalım! Ve bu karlı günler geçip bahar geldiğinde toprağın kendini yenilemesi, tohumların tomurcuk vermesi gibi yeniden doğmuş hissedelim kendimizi!

2014 çok bekletme bizi ve parlat hep gözlerimizi!









11 Aralık 2013 Çarşamba

El Ayak Ağız Hastalığı

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 05:22 0 yorum
Arayı epey açtığımın farkındayım ancak geçerli sebeplerim olduğunu bilin isterim.
Aile, kariyer, eğitim ve sağlık açılarından oldukça yoğun bir dönemdi ve bir süre daha yoğunluk devam edecek. Ve işte bu yoğunluk arasındaki ufak tefek mutlu anları biriktirip kolye yapıyoruz gerdanımıza, mutsuzları ise küpe yapıyoruz kulağımıza :)

Velhasıl  gelelim konumuza. Eşim hasta oldu! Hiç olmadığı birşey değil, genellikle her yıl bir iki kez  39a yaklaşan yüksek ateş ile hasta olur. Ancak bu kez durum farklıydı, 39un üzerinde  bir ateş ile  baş etmek zorunda kaldık.

Yaşadığımız yere en yakın ve bu bölgenin en eski en oturmuş özel hastanelerinden birine gitti hastalığının ilk günü. Doçent bir kulak burun boğaz uzmanına muayene oldu ve basit bir bademcik enfeksiyonu tanısı kondu.
Enjeksiyon ile antibiyotik reçete edildi. Ancak ikinci gün tablo kötüleşti. El , ayak ve burun etrafında kırmızı kabarcıklar çıktı. Doktorunu aradığımızda ilaç allerjisi olabileceği söylendi . Tekrar muayene olmaya gittik.  Gittiğimizde doktoru tekrar geldiğimizden rahatsız  bir tavırla  bunun ilaç allerjisi olduğunu ve ilacı değiştireceğini söyledi.

Ben gayet kibar bir dil ile çocuk diş hekimi olduğumu bizim çocuklarda görüdüğümüz bir el ayak ağız hastalığı dediğimiz duruma çok benzediğini acaba bu durumun da öyle olup olmayacağını sordum. Israrla olmadığını ve yetişkinlerde bu durumun görünmediğini söyledi ve benim tatmin olmamam üzere tekrar eşimin boğazını muayene etti. Sonrasında boğazında küçük küçük ortası beyaz kırmızı noktalar  halinde herpanjina dediğimiz bir durumun geliştiğini söyleyerek bizi cildiye doktoruna sevk etti. Cildiye doktoru iletişim becerileri iyi olan bir profesördü ve benim doğru teşhis ettiğimi söyledi, herhangi bir egosal problemi yoktu. Bu durumun çok nadir  görüldüğünü, kendisi bu hastalıkları diş hekimlerine anlatırken genelde kimsenin ilgisini çekmediğinden  yakındı. :)  



Sonuç olarak tedavimiz değişti, bu hastalığa virüsler neden olduğu için, antiviral tedavi başlandı ve nerdeyse 4 gün boyunca hiçbirşey yedirmeyen bir hastalığı eşim 1 hafta evde istirahat ederek atlattı.

Bu yazıyı asıl yazmamın nedeni  aslında bu hastalığın çocuklarda yaz aylarında çok görülmesi ve direk temas ile bulaşıcı olmasıdır. Bir yerden duymuş olun ki doğru teşhis edilebilsin. Yüksek ateş ile seyreder, yedirmeyen hastalık olarak da bilinir. El ve ayaklarda kırmızı kabarcıklar görülür.Bu hastalığa neden olan bir virüs ve bu tablo  ortalama olarak 10günde iyileşiyor. 

Bu yazıda çıkaracaklarımız
Ders 1: Ben eşimin yanında olmasaydım ilaç allerjisi olduğunu zannederek hayatına devam edecekti.  Sağlık sektörünün içinde biri olarak gördüğüm öyle büyük aksaklıklar varki başka bir yazıya konu olur. Ancak keşke  doktorların çalışma şartları daha motive edici olsa ve kendilerini geliştirmek için ortam oluşturulsa. Her meslekte olduğu gibi hekimlikte de hak etmediğini düşündüğünüz insanları iyi konumlarda görebiliyorsunuz.

Ders 2:  Bu hastalık eşime nerden bulaştı bilmiyoruz. O beni suçluyor hastalarından aldın viüsü getirdin diye, ben de ona takılıyorum bir kez toplu taşıma bindin hasta oldun diye:)

Ders 3: Çocuk yapmadan çocuk hastalıkları deneyimleyen ilk çift olabiliriz:)

Ders 4: Artık herşeyli çorba yapabilirim; 4 gün 4 döndüm eşime ne yedirsem diye.


Şimdi iyi çok şükür. 

Kalın siz de sağlıcakla!

25 Eylül 2013 Çarşamba

Kutlu, mutlu, huzurlu, ömürlük olsun sevgilim!

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 04:52 0 yorum
5 yıl önce bugünlerdeydi...
Kadıköy vapuruna binerken minik bir öpücük kondurmuştum yanağına...
Sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen bir kız çocuğu olarak çıktım karşına.
Çok başka şeyler sanıyordum hayatı, sevmek ve sevilmekten başka!
Öyle çok şey öğrendik ki birlikte-bugün biz bile şaşırıyoruz.


Huzuru öğrendim ,gözlerinin maviliklerinde
Güveni öğrendim kollarının arasında
En çok ve en önemlisi
Sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim kocaman kalbinde

Ve bugün 
Var olan tüm enerjimle şükrediyorum.
Şükrediyorum
Birlikte el ele yürüdüğümüz yol
Baktığımız pencere
Paylaştığımız sıcak yuva için.

Bu yola çıkarken
sen sağ teki olmaya karar vermiştin ayakkabının 
ben sol!

Aynı olmayacak 
ama 
Ayrı da olamayacaktık!
Bütün olmayı tadacaktık!
Yolumuz ve sevgimiz sonsuz, 3. yılımız kutlu olsun sevgilim!
30ları görmek dilekleriyle






22 Ağustos 2013 Perşembe

Çocuk Diş hekimi olmak nedir, ne değildir.

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 08:33 0 yorum
Bu işe başladığımda bu kadar niş bir alan olduğunun farkında olmadığımı itiraf ederek başlamalıyım yazıma. Farkında olduğunu zanneden bir farkında olmama hali, hayal edebilir misiniz? İşte o!
Bir üniversite eğitimi süresi kadar deneyim kazandığımda, gerçek durumu yeni idrak etmeye başlamıştım. Ve toplumsal farkındalığın eksikliği bir tokat gibi patladı suratıma.
 “Çocuk için ayrı dişçi mi olurmuş canım!” diyenle de karşılaştım, kendi çocuğunu dünyanın en önemli ve en özel varlığı olduğunu düşünüp büyük bir hayretle “Başka çocuklar da böyle durabiliyor mu?” diye soranla da. Ve cevabımız evet olur çoğunlukla…


Nedir ki çocuk diş hekimi olmak sonuçta!
“Çok sabırlı olmalısınız , ben şu anda kendi çocuğuma tahammül edemiyorum.” Diyenler  de olur, “Aman canım nedir ki yaptığınız küçücük bir dişe küçücük bir oyuk açmaktan başka!?” diye soranlar da…


Bir de ben anlatayım izninizle..


Cip kullanırken, küçük 2 kapılı araba kullanmaya başlamak gibidir, küçük ağızda çalışmak. Hem aletleri nasıl yerleştireceğini çözemezsin, hem de o küçücük dişe, küçücük işlemi ,yanına koyduğumuz iki pamuk bir tükürük emicisi ile nasıl yapacağını. Ama büyük bir kalp vardır karşınızda ; kirlenmemiş, öğrenmeye hazır, sevgi ve ilgiye muhtaç. İşte bu kocaman kalpler ile bağ kurar, küçücük ağızlarda, küçücük dişlerde, kocaman işler başarırız, sonunda  bir etiket (sticker) parlatmaya yeter gözlerini.
Gözlerindeki mutluluk şahane!

Anne, baba ve bilumum hısım akrabalarının korkularını benimseyen çocukların önce kalplerini tedavi etmekle başlarız! Bir diş tedavi etmeye çalışırken 32 dişten olmak değildir amacımız sonuçta. Her şeyi onun onayı ile yapar, güvenli sularda olduğunu öğrettiğimizde başlarız derin denizlerde yüzdürmeye. “Bu çürüklerin hepsi bir günde tedavi olmaz mı?” diyen anne babaların harcı değildir , diş hekimi sevgisini aşılamak. İşte bu sebeple önce anne ve babadan başlarız.

Amaç acısız deneyimlerle büyütmekse çocuklarımızı, hiç sabır katılmadan olur mu hamuruna?  Bir nevi psikoloğa dönüşüp davranışlarını yönlendirmemizi hayretle izlerken siz, müdahale etmemenizi bekleriz biz. Yeri gelir tükürük emicisini elektrik süpürgesine dönüştürürüz , yeri gelir iğne (lokal anestezi) yi uyku suyu tabancasına…Hatta sizin onları korkuttuğunuz iğne yapacak doktor teyzesi değil de arkadaşı, doktor ablası, diş perisi oluveririz bir anda.Yeri gelir kuzenlerin küslük sebebi olur paylaşılamamamız.Yeri gelir sabırsızlıkla sorulan “Gitmemize kaç gün kaldı anne?” sorularının nedeni.

 Hayal gücümüz onlarınki ile yarışıyor gibi görünse de , biz onların yansımasıyızdır aslında… Onlarla olmak içinizdeki çocuğu olduğu gibi kabul etmek, esnek olmayı öğrenmek ve gülümseme ile geçirmektir günlerinizi..
(Elbette istisnalar mevcut; ancak çoğunlukla iletişim kuramadığımız çocuklar, iletişim kuramadığımız anne babalardan kaynaklanmaktadır. Doğru  bağlar kurmamız aslında sizin elinizde!)


Bilmemiz gereken gerçekler.
  • Çocuklar ilk dişi çıktıkları andan itibaren yani ortalama 6 aylıktan itibaren kontrol altında olmalıdırlar. Çürümesini beklemeniz gerekmiyor aslında!
  • O süt dişleri çürük çıkmaz güvenin bize!
  • Şeker sadece gofret ve çikolatada yoktur, tuzlu karbonhidratlarda şekere dönüşürler bilginize.
  • Beni hiç dinlemiyor dişlerini fırçalatamıyorum , dişleri bu yüzden çürüdü dediğiniz 8 yaş altındaki tüm çocukların el kasları yeteri kadar gelişmiş değildir.Sizin bakımınıza muhtaçlar aslında!
  • Ne yaparsam yapayım abur cubur yemesine engel olamıyorum demeyin bize, maaşı ne kadar, ayda kaç para kazanıyor, abur cuburlara yetecek kadar mı diye cevap verebiliriz sizlere:) Evde sağlıklı beslenmek tüm ailenin iyiliğine..
  • Buradan anneanne, babaanne ve dedelere sesleniyorum; abur cubur , çikolata, gofret, bisküvi, nutella,  ödül değil çocuklara! Zarar verdiğinizi bilin, illa da sevinsin istiyorsanız torunlarınız; meyve sebze şölenleri hazırlayın kendinize..
  •  Yapacağımız işlemlerle ilgili onları korkutmayacak az ve öz bilgi veririz. İşlem öncesi vereceğiniz bilgilere dikkat edin!
  • Çocuğunuzun dişini uyuşturacağımız esnada genellikle onun gözünü kapatırız, tam o anda cesaret vermek için “Korkma küçücük bir iğne yapacak” derseniz eğer size çok kızabiliriz :)
  • 6 yaş civarındaki çocuğunuzun alt çenesindeki ön iki dişinin arkadan gelmesi çok normaldir, yamuk olacağı anlamına gelmez. Çocuğunuzun ağzı çürük tarlasıyken, acı çektiği dönemde nasıl olsa süt dişi düşecek diye ihmal ettiyseniz ve  alt iki diş arkadan geldiğinde tutup çocuğu kolundan, onu korkutma ve psikolojisini bozma pahasına zorla dişini çekmemizi beklerseniz, “Bırakta 2 mm yamuk olsun, benim için çocuğun psikolojisi önemli .” cevabına şaşırmamanız gerekir.
  • Hayııııııırrrrr hiç Yetişkin hasta bakmayız, hem de hiç! Hısım akrabalar bile!
  • Evet  tam olarak ne iş yaptığımızı anlatmak Türkiye'de oldukça zordur.
  • Bu iş akıl işi değil , gönül işidir!Naif bir iştir! Ve asla para için yapılamaz çünkü paha biçilmezdir ; ödeyemezsiniz!

Kendi diş perinizi bulup ona hak ettiği kıymeti vermeniz dileklerimle!
Çocuklarınızın yüzlerinden gülümseme hiç eksik olmasın. Evet içimizdeki çocuklar da dahil.
:)
 

 

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Bi bakmışız 1 yıl olmuş

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 06:25 0 yorum
Bi bakmışız günler geçmiş; dün yaşadığımızı zannettiklerimizin üzerinden epey vakit akıp gitmiş.Göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman;  bize iyilik de getirmiş tatsızlık da. Biz yine de hep mutlu olmayı seçmişiz hayatlarımızda! Çünkü geç olsa da öğrenmişiz; mutluluk bir seçimmiş aslında...




1 yıl önce Ağustos ayında yazmaya başladığım bu blogun 1. yaş gününü kutlayamadık, başka mutlu anılar biriktirmekten...Olsun  geç kalmadık ya..

Büyük bir gururla bildirmek isterim ki; blogun 1. yılı şerefine epey bir değişiklik yaptım, bırakın temayı değiştirmeyi kod yazmayı bile öğrendim(bir iki kod girip oralara dedektif gadget'ınkiler gibi marifetli küçük araçlar ekledim ya.....)! Atıf dizinleri, telif hakları gırla.. Son 3 günde öğrendiklerime kendim bile inanamadım. Hatta bundan sonra  web den resim kullanmamaya karar verip ne programlar indirdim.. Adobe illustrator kullanabileceğimi zannettim azıcık aklımla!!! :) O değilde baktım insanlar kendilerini 10yıllık illüstrator olarak tanımlayıp para kazanıyorlar, vazgeç bu sevdadan dedim kendi kendime...(Bilgisayarıma virüs bulaşması değildi sebep inanmayın:) Dişçisin sen dişçi kal diye telkin edip kendimi, amatör olarak telefonumla illüstrasyonlar yapmaya adadım kendimi:) 


Ha bir de söylemeyi unuttum, sana bir site açalım diyen kuzene sanki 10 yıllık bloggermişim gibi yok ben amatör ruhumu kaybetmek istemiyorum bile dedim! :D


Bu arada son 1 yılda hiç kimseye yaymadığım kadar yaydım blogumu..Gurur ve mutlulukla...

Ve çok güzel tepkiler aldım sizlerden...

İçimdeki minik kıza ilettim tüm tebrikleri :)

Kalın sağlıcakla


19 Ağustos 2013 Pazartesi

Dost ailemiz büyüyor; düğünler,doğumlar,tatiller

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 03:38 1 yorum




Güzel şeyler oldu demiştim ya size sevgili okur; olmaya devam ediyor. Ben de bir ucundan tutup anlatarak sizlere , şükredeceğim bugünlere...

Daha önce söylemiş miydim sizlere, 2013 benim yılım diye...

Düğüm halindeki enerjimiz, yeni evimize taşınmakla çözülmeye başladı çok şükür.  Ve ardı arkası kesilmeden güzel günler yaşadık hep birlikte..

Öncelikle kaç yıllık olduğunu hatırlayamayacağım kadar eski dostum ve çocukluktaki oyun arkadaşım nam-ı diğer Gülcan ablam yani Gülcan ve biricik eşi Demirhan'ın oğulları  Demir paşamız bir yaşını doldurdu...Bir ara kocişimin eski dostu asker arkadaşı Sevgin ile Gözde'mizi evlendirdik. Daha sonra ben tez çalışmalarımı hızlandırdım... Haziran gibi   Erolcuğumun göz bebekleri, Ezgi kuşumun doğum günü ile Gizoş'un üniversiteye girişini kutladık! Sonrasında İtalyan arkadaşlarımızın geldiği çok güzel bir hafta geçirdik, İstanbul'da turist olma vakti bizimdi artık. Sonra minik bebeğimiz Devin Eylül'ümüz geldi dünyamıza hoş geldi...Fatoş teyzesi onun yüzünü ilk görenlerden onun doğum fotoğrafçılığını yapanlardandı. Tez hızlanmasına hızlandı ama sıkı çalışmayı gerektiren bir dönemden sonra ver elini Varna tatili dedik. Kardeşimi taktık kolumuza o koy senin bu koy benim ,jet sosyete ile yarıştık oralarda. Sonra güzel Sema'mızın ablaları ve eniştesi ile tanıştık! Tatil bitti derken hooooppppp geliyor düğün alayı, kaynanalar çeksin halayı diyerekten kendimizi kına geceleri ve bekarlığa veda partilerinde bulduk.:)  Kocacığımın 13 yıllık dostu Tunci Punci ile 13 yıllık dostum Ceyda'mın official fotoğrafçısı modunda her adımda çektik fotoğraflarını... Malatya halayı çekerken omuz kıvırmayı öğrenmekle kalmadık nikah şahitleri olduk! Veeee sıradaki Düğün Damla ile Enver'imize gelsin... Ayrıca hepinizin duaları tez yazmaya başlamasını beklediğimiz Fatoş'a gelsin!!!


Burada bu vesile ile hepinize teşekkür etmek istiyorum, hayatıma kattığınız renk için ve sizinkilere renk katmama olanak sağladığınız için. Hepinizi çok seviyor ve hayatımda olduğunuz için şükrediyorum.

Kalbimdeki yeri ayrı olan kocama ise şükürlerimi her fırsatta sunduğumdan burada uzun uzun yazmayacağım... Yine de tarihe not düşülsün:şükürlerin en büyüğü ona gelsin!


O zaman napiyormuşuz? Hep beraber şükredip gelecek günler için ADVENTURE WİLL GO ON diyormuşuz.


15 Ağustos 2013 Perşembe

Varna- Karadeniz'in uysal kızı- Rehberi

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 05:38 0 yorum



Varna Bulgaristan'ın Kuzey Karadeniz kıyısında yer alan , zamanı durdurmuş ve bir dönem filminde yaşıyormuşsunuz hissi yaratan şehri. Yani henüz kentsel dönüşüm, TOKI oralara uğramamış!!!Şehrin geçmişten gelen korunmuş bir karakteri var. Kızları güzel ve cesur, erkekleri bir o kadar saygılı...
Yeşil desen 'Morska Gradina(Deniz Parkı)', mavi desen uçsuz bucaksız... Heterochromia hali,sanki Van kedisi....




Kalk gidelim Varna'ya isimli Rumeli türküsü eşliğinde,her gördüğüm gündöndü çiçeğinin önünde fotoğraf çektirmek için arabadakilere baskı uyguladığım, trafiğin sıkıştığı yerlerde göbek atarak geçen gidiş yolculuğumuz; 9 günün ardından, son 6 senesini orda geçireren kardeşimi büyütüp olgunlaştıran Varna şehrinin  koynunda bıraktığımız, döndüş yolunda "ain't no sunshine when she is gone" şarkıları dinlediğimiz hüzünlü bir yolculuğa dönüştü..

Herneyse.

Derler ya yediğin içtiğin senin olsun bize ne gördüğünü anlat diye...ben size hepsini anlatmaya niyetliyim.Bilginize...



işte bunlar Malko Tırnovo da Karaşabanın yeri isimli restoranda yediklerimiz:)




Öncelikle Ulaşım


Biz navigasyondan Bulgaristan haritası kiralayarak kendi aracımızla gittik. Ancak İstanbul'dan  o bölgeye otobüs seferleri olan şirketler de mevcut. Araçla gitmeye kalkarsanız Türk ehliyetinin Bulgarca tercümesini isteyen memurlara rastlayabiliyorsunuz. Ve cezasının 1000 leva olduğunu söylüyorlar. Biz ucuz yırttık!

Konaklama
Biz kardeşimin öğrenci evinde konakladık. Siz bütçenize göre pansiyon odası ya da konforlu bir hotel seçebilirsiniz. Adım başı tüm seçeneklerden mevcut.

Yeme içme
Ben yabancı kültürlere açığım herşeyi  yerim diyenlerdenseniz size önereceğim çok güzel geleneksel Bulgar mutfağı pişiren restoranlar var. Öncelikle merkezden yürüyerek 10-15dkda ulaşabileceğiniz muhteşem Bulgar yemekleri pişiren , bizim bayılarak yemek yediğimiz bir restoranı önereceğim size; "Pri Monahinite". Tercümesi rahibelerin yeri, küçük bir kilise bahçesine restoran kurmuşlar. Hayatımda yediğim en güzel  türlü yemeğini yedim orada! 


Ayrıca Varna'nın değişik yerlerinde bulunan bir restoran zinciri var ismi "Happy Grill&Bar". Bu restoranda da çeşit çeşit ve lezzetli yemekler yiyebilirsiniz. Bir de Godzilla isimli pizzacıyı unutmamak lazım tabii.



Ben Türk yemeklerinden başkasını yemem diyorsanız üzülmeyin o da var! Hotel Cabacum'un restoranı Türk yemeklerini Bulgar malzemeleri  ve baharatları ile oldukça başarılı yorumlamış. Restoran çok otantik ve şık!



Fast foodsuz yapamam diyenlerdenseniz... ne yazıkki o da var! Varna'nın merkezinde Mc.Donnalds da var.

En beğendiğim kafelerden ikisi; Makalali ve adını hatırlayamadığım biraz ilerisindeki bembeyaz masaları sandalyeleri olan deniz kıyısındaki kafe.Ayrıca plajını kullandığımız Rappongi beachin kafesi.






Bar mı sordunuz: Hotel Cherno Morenin teras katındaki Panorama Bar muhteşem ötesiydi. İlgilenenler için bu binanın giriş katında Casino da mevcut. Deneme amacı ile girdiğimiz casinodan fotoğraflarımızın çekilip bize kimlik kartı verilmesi ve fişlenmemiz haricinde birşey kazanmadan 5 dk sonra tıpış tıpış çıktık:D İçerisi Türk doluydu ve  oyunlar minimum 10 levadan açılıyordu.















Plajlar
Denize ile ilgili seçeneklerimiz de oldukça fazla.
Öncelikli tercihiniz turisterin bol, partylerin çılgın, olduğu bir yer ise eğer size kesinlikle Zlatni Pyasatsi (altın kum) öneririm.

Eğer ben  sessiz sakin bir koyda tertemiz berrak bir denizde  sapsarı kumlarda denize girmek istiyorum derseniz  mutlaka ve mutlaka tercihiniz Drujbadan yana olsun. Drujba St.Konstantin and Elena ismi ile de bilinen bir koy. Bu koyun en uç kısmında Sunny Day isimli bir tatil köyu var. Orada şezlongları ve çadırları 2 kişi toplam maksimum 20 liraya kiralayıp tüm gününüzü geçirebilirsiniz. Ayrıca orada bulunan FİSH Resaurantta bulgaristanda içtiğim en pahalı ammmaaa hayatımda içtiğim en güzel  Mojitoyu içtim. Bakmayın pahalı dediğime orası türkiyeye göre oldukça uygun.Burda mojitolar ne kadar bilmem ama oradan en fazla 10levaymış öğrendik:)







Ayrıca şehrin göbeğinden çok uzak olmayan, en son model lüks araçların önünde park ettiği , Varna'nın jet sosyetesinin takıldığı , denizi güzel, içkileri ve restoranı güzel, Rappongi Beach'i unutmamak gerek! Palmiyelerin altında 3-5 kişinin rahatlıkla kullanabileceği kocaman bir yatak için 20leva ödeyip sabhtan akşama tüm gün istediğiniz gibi takılabiliyorsunuz. 








Gece hayatı
Biz gece dışarı çıkmadık ancak daha önceki Varna deneyimlerimden önerebileceğim birkaç mekan mevcut. Chalga isimli balkan müziğinin  ağırlıklı olarak çaldığı Chaspik diskosu oldukça eğlenceli. Ayrıca daha çok ingilizce ve modern müziklerin olduğu Exavaganza seçenekler dahilinde.

Varna tatili oldukça eğlenceli geçti, kadeşimle uzun zamandır ilk kez bu kadar vakit geçirmiş olmamız ruhum açısından tatmin ediciydi.

Dönüş yolunda  uğradığımız Chataldzha Semt Pazarı ve hala mis gibi kokan domatesler , salatalıklar, kütür kütür havuçlar, beyaz albino Varna patlıcanı ve minik minik incirler bulmak.. midemiz için oldukça tatmin ediciydi.
















Velhasıl Varna dediğin güzel,cesur,uysal bir kız... sevmesini bilene!


















”Bu sitedeki içeriklerin/eserlerin her türlü telif hakkı saklıdır. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.Uymayanlar hakkında gerekli yasal işlem yapılacaktır.”


 

Our Pretty Story Copyright © 2011 Design by Ipietoon Blogger Template | web hosting