15 Aralık 2013 Pazar

Geç kalmış bir Paris baladı.

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 05:51 0 yorum
Dünya üzerinde ziyaret etmekten hiç sıkılmayacağın bir şehir var mı diye sorsanız, hiç tereddütsüz cevabım Paris olur sizlere!

Paris, ruhumun ahengini yakalayan bir şehir. Sokaklarından tarih taşan, hareketli ama koşuşturmayan, kibar insanlarla dolu, kafelerine oturup kahve içtiğinizde zamanı durduran bir şehir. Metrolarında sokak müzisyenlerinin  akordeon balatları çaldığı, kadınları çekici, yemekleri güzel, atmosferi şahane şehir! Müzik demişken lütfen aşağıya tık tık!


Paris kuşkusuz tam bir aşk şehri. İşte bu sebepledir ki eşim benimle tanışmadan önce gittiğinde Fransızları ukala bulurken, benimle gittiği vakit şehre bayılmıştı. (Şekil A bir kadının erkeğin hayatı üzerine etkisi :))

Ben bu güzel şehri kısa kısa da olsa 2 kez ziyaret ettim. Eşimle olan ilk ziyaretim , yanımda kocacım, arka planda şu anda çalan müzik , elimde kahvem ve önümde kruvasanım ile şehre aşık olmama yetmişti  bile. Devamında gelen peynir şarap seansları ile Paris ile olan ilişkimiz çoktan başlamıştı! :) Eiffel kulesinin gece gözümü alan ışıklarını ilk gördüğümde çığlık atıp eşime takılmıştım, bu kadar güzel olduğunu biliyordun ve beni daha önce  niye getirmedin  diye!

İlk ziyaretimizi tadı damağımızda kalan bir tereyağlı kruvasan ile noktaladık. Belkide bir daha hiç bulamayacağımız bir sokaktaki pastaneden aldığımız ve bölüştüğümüz 1 kruvasanı aylarca andık! (Kruvasan eşimin tercihiydi, ben melange li bir pasta almıştım  ve kruvasanın yanında esamesi bile okunmamıştı :))

2. ziyaretim kongre öncesi bölümden arkadaşlarımlaydı. Kızlar bir araya gelince ne yapar? Dedikodudan sonraki seçenekten bahsediyorum , evetttt alışveriş! :)

Chaps elysees 'in dükkanlarını talan ettiğimiz, kendimize cicibiciler aldığımız bu ziyarette ise nasıl olur da bir önceki ziyaretimizde kaçırdığıma akıl sır erdiremediğim  Laduree'yi keşfettim! Laduree oldukça ünlü, önünde Louis Vuitton'unkinden bile çok sıra olan  bir dükkan. Kesinlikle makaronları ile ünlü, ömrü hayatınızda bir gün mutlaka gidip yerinde denemelisiniz.

Paris'in nereleri ünlü nereleri ziyaret edebileceğiniz ile ilgili bir yazı olmayacak bu, onlar başka bloglarda:). Bana göre her insan bir şehrin başka bir özelliğine bağlanır bu sebeple şu restoranda yemek yiyin, şu müzeyi gezin demeyeceğim.

Paris sonsuz bir kaynak.Gidin mutlaka gidin! Ve ruhunuzun hangi kısmına hitap ediyorsa bu şehir, zulalayın zulalayabildiğiniz kadar, Pariste herkese yetecek kadar aşk, huzur, müzik, yemek, kahve, dostluk, mutluluk var!

 Audrey Hepburn'ün de dediği gibi " Paris is always a good idea!"





12 Aralık 2013 Perşembe

Yılın en ilham veren dönemi

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 04:04 0 yorum
Yazıya başlamadan, okurken  size ilham verecek bir arka plan müziği önermek isterim!
 (Dean Martin Let it Snow)

İstanbul'a yağan güzel karın kalbimizi ısıtıp bize yeni yılı müjdelediği bu günlerde, yılın başka döneminde olmadığı kadar yaşam enerjisi ile doluyorum. 

Yeni kararlar alıyor, kalbimi kıranları affediyor, tüm sevdiklerime hediyeler beğeniyor, başka bir dönemde ağlayarak reaksiyon vereceğim aksaklıklara canımız sağ olsun diyebiliyorum.

Hatta geçen yıl, yıl başı civarı aldığım kararları açıp kontrol edip, kendi iç denetimimi bile sağlıyorum.

Her yeni yıl geldikçe olgunlaşıyor; öğrendiklerim arttıkça bildiklerimin çok az olduğunu fark ediyor, şu kısacık yaşama yapmak istediklerimi nasıl sığdıracağıma hayret ediyorum. 


2013 yılına dair öz eleştiri yapmam gerekirse kendisini biraz hoyrat kullandığımı kabul ediyorum! Zaten oldum olası tek sayı ile biten yıllar ile aram iyi olmamıştır! 96 yılında Türkiye'ye yerleşmemiz, 2000 yılında anadolu lisesini kazanmam 2004 yılında üniversiteyi kazanmam  2008de eşimle tanışmam 2010da evlenmem  çift sayıları neden sevdiğimin kanıtı olabilir. 2009 yılında çocuk diş hekimliğinde doktora programına girmem ise benim için hem akademik hem iletişim hem de kişisel gelişim anlamında kat edeceğim uzun, zorlu, engeller ile dolu bir yolu tarif ediyor. Ve gelelim 2014e  benim için sırtımdaki akademik yükleri atıp, sağlığım, aile hayatım, mutluluğumuz, kişisel gelişimim için vakit ayırabileceğim bir zaman diliminin başlangıcını temsil ediyor.

Olgunlaştıkça mutlu anlar biriktirmek, bedensel ve ruhsal sağlığına önem vermek, bir devridaim makinası misali çalışan ömrümüz boyunca  mutluluk dediğimiz arayışın içinde olmak için yaşadığımızı düşünüyorum.

Bu sebeple 2014 yılına dair gelişim planım içerisinde şu anda 20 taneyi aşmış olan okunacaklar listemi okumak, Mevlana ve Şems Tebrizi'nin günümüzü aydınlatmaya devam eden felsefelerini derinlemesine incelemek, sebepsiz mutlu olmayı öğrenmek, kendimi ve sahip olduklarımı daha çok sevmek, dilek tutarken senaryo değil  o senaryonun sonunda hissetmek istediklerimi dilemek, hayata daha az direnmek, ve kazandığımız paralarla anı satın alabilmek var.


İnsanoğlu sıklıkla kendini benim de yaptığım gibi dış kaynaklar ile motive etmeye çalışıyor. Kitaplar okuyor, filmler izliyor, ailesi ve arkadaşları tarafından gaza getiriliyor. Ancak işin özüne baktığımızda hepimiz bu motivasyonun uzun süre devam etmediğinden şikayet ediyoruz. Oysaki motivasyon dediğimiz kavram nasıl sabah öğlen akşam diş fırçalamamız gerekiyor ise, nasıl her gün duş almamız gerekiyor ise onun  gibi bakım gerektiren bir kavramdır. Ve şuursuzca yaşamaktan sıkılmış farkındalığı yüksek kişiler, kendi gemilerinin dümenine geçip  kontrolü  ele alıyor.Bazen yoruluyor ara veriyor, sonra yine devam ediyor. Kontrol kısmında, işin teoriği ile pratiği biraz karışıyor olabilir. Kendi hayatımızı biz kontrol ediyoruz dersem eğer, evrensel enerjinin kişisel yaşamımıza etkisini yok saymış olurum.  Ne doğa olayları ne de coğrafi etkenler bizim kontrolümüzde değil, hiç kimse doğacağı aileyi, mensup olacağı ırkı seçemiyor.

 Bu durumu teknesi olan bir adama benzetebiliriz.Bu adam varmak istediği yere gitmek için ne  dere yatağını değiştirebilir ne esen rüzgarın yönünü, ama yelkeni ile ne yapacağı tamamen ona kalmış. Düşününki aynı adam açık denize ulaşmış, tekneyi de değiştirmiş motorlu son model bir yelkenli almış. Ne dünyanın yuvarlaklığını kontrol edebilir, ne hava şartlarını, ama varmak istediği yere zarar görmeden gitmek için, hem kendine rota belirlemeli hem  dış etkenleri iyi gözlemlemeli, ve yeri geldiğinde durum fırtınanın dinmesini, yorgunluğunun geçmesini, kendini mutlu etmesini bilmeli.


Tabii ki tüm bu yazdıklarım hem kişisel motivasyonum için hem de sizin için. Bir kişinin bile zihninde bir aydınlanmaya neden olsam bu durumdan büyük mutluluk duyarım!

Bilmenizi isterim ki tüm bu kişisel dileklerimi canı gönülden sizin için de istiyorum! Hep birlikte mutluluğumuz, huzurumuz artsın arttıkça paylaşalım, paylaştıkça daha da mutlu olalım! Ve bu karlı günler geçip bahar geldiğinde toprağın kendini yenilemesi, tohumların tomurcuk vermesi gibi yeniden doğmuş hissedelim kendimizi!

2014 çok bekletme bizi ve parlat hep gözlerimizi!









11 Aralık 2013 Çarşamba

El Ayak Ağız Hastalığı

Gönderen Mrs Little Sunshine zaman: 05:22 0 yorum
Arayı epey açtığımın farkındayım ancak geçerli sebeplerim olduğunu bilin isterim.
Aile, kariyer, eğitim ve sağlık açılarından oldukça yoğun bir dönemdi ve bir süre daha yoğunluk devam edecek. Ve işte bu yoğunluk arasındaki ufak tefek mutlu anları biriktirip kolye yapıyoruz gerdanımıza, mutsuzları ise küpe yapıyoruz kulağımıza :)

Velhasıl  gelelim konumuza. Eşim hasta oldu! Hiç olmadığı birşey değil, genellikle her yıl bir iki kez  39a yaklaşan yüksek ateş ile hasta olur. Ancak bu kez durum farklıydı, 39un üzerinde  bir ateş ile  baş etmek zorunda kaldık.

Yaşadığımız yere en yakın ve bu bölgenin en eski en oturmuş özel hastanelerinden birine gitti hastalığının ilk günü. Doçent bir kulak burun boğaz uzmanına muayene oldu ve basit bir bademcik enfeksiyonu tanısı kondu.
Enjeksiyon ile antibiyotik reçete edildi. Ancak ikinci gün tablo kötüleşti. El , ayak ve burun etrafında kırmızı kabarcıklar çıktı. Doktorunu aradığımızda ilaç allerjisi olabileceği söylendi . Tekrar muayene olmaya gittik.  Gittiğimizde doktoru tekrar geldiğimizden rahatsız  bir tavırla  bunun ilaç allerjisi olduğunu ve ilacı değiştireceğini söyledi.

Ben gayet kibar bir dil ile çocuk diş hekimi olduğumu bizim çocuklarda görüdüğümüz bir el ayak ağız hastalığı dediğimiz duruma çok benzediğini acaba bu durumun da öyle olup olmayacağını sordum. Israrla olmadığını ve yetişkinlerde bu durumun görünmediğini söyledi ve benim tatmin olmamam üzere tekrar eşimin boğazını muayene etti. Sonrasında boğazında küçük küçük ortası beyaz kırmızı noktalar  halinde herpanjina dediğimiz bir durumun geliştiğini söyleyerek bizi cildiye doktoruna sevk etti. Cildiye doktoru iletişim becerileri iyi olan bir profesördü ve benim doğru teşhis ettiğimi söyledi, herhangi bir egosal problemi yoktu. Bu durumun çok nadir  görüldüğünü, kendisi bu hastalıkları diş hekimlerine anlatırken genelde kimsenin ilgisini çekmediğinden  yakındı. :)  



Sonuç olarak tedavimiz değişti, bu hastalığa virüsler neden olduğu için, antiviral tedavi başlandı ve nerdeyse 4 gün boyunca hiçbirşey yedirmeyen bir hastalığı eşim 1 hafta evde istirahat ederek atlattı.

Bu yazıyı asıl yazmamın nedeni  aslında bu hastalığın çocuklarda yaz aylarında çok görülmesi ve direk temas ile bulaşıcı olmasıdır. Bir yerden duymuş olun ki doğru teşhis edilebilsin. Yüksek ateş ile seyreder, yedirmeyen hastalık olarak da bilinir. El ve ayaklarda kırmızı kabarcıklar görülür.Bu hastalığa neden olan bir virüs ve bu tablo  ortalama olarak 10günde iyileşiyor. 

Bu yazıda çıkaracaklarımız
Ders 1: Ben eşimin yanında olmasaydım ilaç allerjisi olduğunu zannederek hayatına devam edecekti.  Sağlık sektörünün içinde biri olarak gördüğüm öyle büyük aksaklıklar varki başka bir yazıya konu olur. Ancak keşke  doktorların çalışma şartları daha motive edici olsa ve kendilerini geliştirmek için ortam oluşturulsa. Her meslekte olduğu gibi hekimlikte de hak etmediğini düşündüğünüz insanları iyi konumlarda görebiliyorsunuz.

Ders 2:  Bu hastalık eşime nerden bulaştı bilmiyoruz. O beni suçluyor hastalarından aldın viüsü getirdin diye, ben de ona takılıyorum bir kez toplu taşıma bindin hasta oldun diye:)

Ders 3: Çocuk yapmadan çocuk hastalıkları deneyimleyen ilk çift olabiliriz:)

Ders 4: Artık herşeyli çorba yapabilirim; 4 gün 4 döndüm eşime ne yedirsem diye.


Şimdi iyi çok şükür. 

Kalın siz de sağlıcakla!

”Bu sitedeki içeriklerin/eserlerin her türlü telif hakkı saklıdır. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.Uymayanlar hakkında gerekli yasal işlem yapılacaktır.”


 

Our Pretty Story Copyright © 2011 Design by Ipietoon Blogger Template | web hosting